Hayatımı ve beslenme biçimimi
glütensizliğe uyumlama sürecim aslında bence şu aralar stabilize oldu… Ben
aslında topuk tayyör formunda bir beyaz yakalıyım, çalıştığım bina bir plaza
olmasa da plazaların göbeğinde konuşlanmış durumdayız. Malum bu kadar plaza
insanı bir aradayken hem mekânlarda kalabalık ve kötü hizmet ayrılmaz bir ikili
olarak görülüyor, hem o dönem gündemde olan beslenme trendlerinin dışardaki
etkisi hissedilebiliyor, hem de yediğimiz bir kap yemeğin ederi, plaza
fiyatlamasıyla “maaşımızı dolar/euro
kuruna mı endekslediler acaba?” sorusunu soracak kadar afaki noktaya
taşınmış olabiliyorJ
Hal böyle olunca öğle yemeklerimi
sosyalleşmeyeceğim zamanlarda evde hazırlayıp getirmek hem daha kolay, hem de daha
makul gelmeye başladı. Sosyalleşme durumunu açıklamak gerekirse; çalıştığım
kurum kalabalık ve ben de uzun süredir aynı kurumda çalışan biri olduğumdan,
kurum içi tanıdık ve arkadaşlar haliyle kayda değer.J Banka harici zamanlar ise birincil
çemberimizdekilere tahsisli ve sınırlı olduğundan herkes için çok kıymet arz
ettiğinden, öğle tatilleri kurum içi sosyalleşmeler için ideal zamanlar oluyor.
Neyse konuyu çok uzattım ama 2019 yılının büyük kısmında mesaiye gelirken
yanımda öğle yemeğimi de getirmeyi başarabildim ve bu açıdan iyi bir şey
yaptığımı hissediyor ve bunun tatminini yaşıyorumJ
Bana
ne faydası oldu derseniz…
Öncelikli olarak ne sipariş versem
kararı artık çok seyrekleşti! Öğlen dışarı çıkmayacaksam Yemek Sepeti’nden yemek seçme kaygısı, önceden yemek
vereyim öğlen gecikmesin telaşı, yemek geldiğinde ille bina güvenliğine gidip
teslim alma seremonisi derken bir sürü gereksiz durumdan kurtuldum. (En azından
oldukça seyreldi diyebilirim)
Şayet dışarı çıkacaksam da ne
yiyeceğim? Nereye gideceğim? Gittiğimiz yer kalabalık olur mu? Acaba sipariş
verdiğim yemek doğru gelecek mi? Siparişi verdikten sonra gelmesi uzun sürer
mi? Vs kaygısından kurtuldum!
Diğer taraftan da dışarda glütensiz
beslenme seçenekleri tüm popülerliğine rağmen hala sınırlı. Ne yediğimi
bilerek, içeriğini kendi damak tadıma göre düzenleyerek oluşturduğum
uydurmasyon ve pratik seçeneklerin faydasına ve şifasına daha çok güveniyorum.
Şimdi herkesin dışarı çıktığı
saatler benim için ofiste huzurlu, sükûn içinde yemeğimi yiyip kendime vakit
ayırabildiğim bir zaman dilimine dönüştü. Kitabımı okuyup, müziğimi dinleyip,
bazen netflix’e kendimi bıraktığım bereketli
öğle tatillerimi yanımda getirdiğim yemeğe borçluyum yani J
Sefer tası hareketini seviyor, destekliyor ve çok
anlamlı buluyorum. Hem tek kullanımlık servisler, kaplarla oluşan yığını
azaltmak hem de (kendimce) temiz beslenmeyi önemsiyorum.
Bu açıdan bakışım “ben bir kişi olarak ne
yapabilirim ki? ”den ziyade “ben birey
olarak üzerime düşeni yapayım ve etrafımda bir kişi dahi olsa anlatıp o tek
kişinin kafasında tüketim karar anında soru işareti oluşturmayı”
hedefliyorum. Bu konuya dair daha çok yazasım var, belki sonraki yazıya…
Hem
pratik hem uyduruk neler yiyorum?
Genelde bir bakliyat türünü baz
olarak seçiyorum. Bu kapsamda hazırda bulundurduğum haşlayıp porsiyonlayarak
buzluğa kaldırdığım nohut, fasulye (muhtelif çeşitleri deniyorum: siyah,
kırmızı, beyaz, barbunya, soya, maş), karabuğday, kinoa, mercimek
seçeneklerimden en az bir tanesi temel olmak üzere üzerine evde ne varsa
kabilinden eklemelerle çeşitlemeler yapıyorum. Eklemelerimin içinde yine
haftalık olarak ayıklayıp, yıkayıp, kurutup, pamuklu bezlere (yazarken zahmetli gibi görülse de kullanırken
pratikliğini katbekat çıkaran) sardığım yeşilliklerim… Benim favori
yeşilliklerim roka, maydanoz ve dereotu… Ama duruma göre her bulduğumu makul
ölçüden tüketiyorum. Onun dışında ben arada dişime yoğun tatlar gelmesini de
sevdiğimden küçük küçük doğranmış jalapeno ve/veya hıyargillerden turşuları
eklemeyi seviyorum. Bir de yediğim şey içerisinde gözlerimin aradığı sıcak rengin
besin karşılığı olan gönüllerin sultanı domates var…. Ama malum kış mevsiminden
yeni çıkıyoruz, kendi mevsimi gelene kadar sadece kuru domatesle öğünümü
renklendiriyorum. Evde varsa üzerine pancar, füme somon gibi şeyler de
ekleyebiliyorum. Genelde son dokunuş limon/nar ekşisi, zeytinyağı, bol
zerdeçal, bol çörek otu ve moduma göre karabiber, kimyon, pul biberle
çeşnilendirip paketleyip, hoop çantaya…. Tüm malzemeler hazır olunca toplam
süre azami 10 dakika! Uyduruk mu uyduruk! Pratik mi pratik J
Başka alternatifler ise genelde bir
önceki günden kalan zeytinyağlı serisinden tencere yemekleri oluyor. Ki bu sene
özellikle mevsim sebzelerinin hakkını ziyadesiyle verdiğimi düşünüyorum…
Bir diğer alternatifse sabah
kahvaltısı kombinini öğlen tüketmek J Onda
da sevdiğim peynir çeşitlerinden tulum, beyaz, ezine kombosu ve üzerine
zerdeçal, çörek otu ve ceviz, siyah/yeşil zeytinler, bir tutam (yukarda
hazırlama ve kullanma biçimimi anlatmıştım.) yeşillik, avokado (çünkü ben avokadoyla
büyüdüm, bebekliğimden beri avokadosuz günüm geçmedi. Avokadolu kahvaltılar
bizde atadan deden gelen alışkanlıktır. Şaka bir yana 20’lerimin sonlarına
doğru tanıştığım avokadolu ile samimiyetim son bir senede baya arttı :P Şimdi
ise nerdeyse buzdolabımın daimi üyesi kendisi…)
İşte benim kabaca öğle yemeklerim bu
formatta, ara ara keyfime göre değişiklikler yaptığım için pek sıkılma durumu
da oluşmuyor. Çantamda ne var videolarının bir benzeri gibi oldu bu yazının
sonu da “sefer tasımda ne var?” veya “beslenme çantamda ne var?”J Bence güzel oldu :P
Neyse yazıya başladığım ve bitirdiğim nokta arasını yeterince açıp mevzuyu dağıttığıma göre sessizce sıvışabilirim :)
Sağlıcakla! J