Yetişememek ve bırakmak… Hayatı yüklenmek yerine hayatı paylaşmak…





 

Bağzenleri, çok enerjik olup herşeyi ardı ardına yapıyorum ve bundan gocunmuyorum. Kendimce öyle programlar yapıyorum ki, hepsini ucu ucuna ekleyip –bence muhteşem- iş gücü kaybını azaltan ve zaman kazandıran şekillerde herşeye yetişmiş oluyorum. Ama bağzenleri ise öyle olmuyor…

Bağzenleri yetiştiğim, bağzenleri bıraktığım bu herşeyin içerisinde neler var… Meselaaa alışveriş! Alışverişi genellikle toplu yapmaya ve mümkünse haftasonu sabah saatlerine denk getirmeye çalışıyorum. Geçtiğimiz haftasonu yapamadım mesela, o yüzden acil durum ihtiyaçlarını mesaide mola verdiğimde yakındaki kangurulu jet markette yapıyorum. “Pilaza” insanlarına yönelik olunca herşeyi (yemeklik sebze, tadarak alınabilecek peynir, zeytin gibi mesela) bulabilmek kolay değil elbette. Bazense evden araba anahtarıyla çıkıp, servisten sonra direk arabayla markete gitmek pratik olabiliyor. Alışveriş listesini sürekli güncelleyebilmek için telefonda tutuyorum, bir taraftan da sürekli envanter güncellemesiyle stok kontrolü yapmaya çalışıyorum J

Meselaaa ev düzeni! Ev içerisinde çocukluğumdan beri hep dağınık olmuşumdur. Son zamanlarda bu durumu anlamlandırmaya çalışıyorum. Çocukluğumda herşeyi yerleştireceğim dolabım veya kişisel alanlarım olmadığı için hep iptidai çözümlerle büyüdüm bir de üstüne ruhum çöpçü olduğu için tüm biriktirdiklerimle beraber hep dağınık bir insan olmuşumdur. Bunu aşmaya çalışıyorum ancak sanırım desteğe ihtiyacım var. Bu destek arkamdan toplayan birisi değil elbette ama beni düzenli olmaya sevkedecek kadar düzenli birisi işe yarar bence… Ya da herşeyi hemen yapmak ve zaman kazanma zorunda kalmamak belki bunu daha kolay uygulamama yardımcı olabilir diye düşünüyorum. Çünkü daha hızlı tamamlanması gereken bir şey var ise eve girince hemen üstünden attığın montunu o an asmak veya aldığın bozulmayacak malzemeleri yerlerine yerleştirmek o anlık zaman kaybı olabiliyor.

Meselaaa gece yatmadan hazırladığım listeler…-sabah işe gitmeden- yapılacakların listesini yazıyorum, çünkü akşam yetiştiremediklerimi sabah işe gitmeden yapmaya çalışıyorum ve sabah sersemliği ile anımsayamadıklarım oluyor. Son bir haftadır yazdığım tüm notlar sabahları beni, yatağımın yanında yerde geceden bırakılmış oldukları yerde bekliyorlar. Aralarından sadece nerdeyse zorunlu olanları yapıyorum diyebilirim. Bu notlar, evdeki ufak dağınıklıkları toplamaktan, çamaşırları yıkamaya, bazense kahvaltımı/öğle yemeğimi hazırlamaktan bulaşık makinesi yerleştirmeye kadar farklılaşan bir sürü içerebiliyor. Bazense sadece uyanıp yatağımda kalan son bir kaç sayfa ile kitabımı bitirmek belki.

Mesela küçük küçük uzayan diğer bir sürü şey! Bunların bir kısmı kendime dairken, bir kısmı başkalarını içerip onlara yönelik olanlar…

Ailesel (şehir dışında oldukları için belli aralıklarla ziyarete gidip gelmeyi içerdiği için belli hafta sonlarını onlara ayırmak için diğer işleri düzenlemek gerekiyor), Sevdiklerine zaman ayırmaya çalışma… Birincil çemberden itibaren aile ve en kıymetlilerim <3… bu bir mesai gibi düşünülmemeli ama yine de emek vermek, düşünmek, ayak uydurmak, uyumlanmak, feragat etmek ve zaman vermek gerekiyor.

Aile iletişimi ve ufak regülasyonlar, evin küçüğü olmanın vermiş olduğu belli roller var, bu rolleri yerine getirmek için de biraz kafa, biraz duygusal hazırlık ve bir kısım da sabır gerekebilmekte…

Aramak istediğim, uzun zamandır iletişmediğim (bu kelimeyi uydurmuş olabilirim, ama siz anladınız) güzel insanları anımsamaya ve iletişimimi sürdürmeye çalışmak.

Doğum günlerini anımsamak (eskisi kadar hassas değilim bu konuda, şimdi hatırlamış olmama rağmen kutlamamayı tercih ettiğim hayatımda varlığı yokluğu bir insanlar var),

Yapılacak organizasyonlar (bazen şehir içi, bazen şehir dışı) için farklı takvimleri çakıştırmaya çalışmak,

Kitap okumaya çalışmak ve bunun için alan ve zaman yaratma gayreti… Okumak istediğim o kadar çok kitap var ve bu istek karşısında duramayacak kadar tamamlayabildiklerim. Bu sene için hedefim her hafta için 1 kitap.. 19. Haftadayız ve ben 2 kitap gerideyim, mevcut durumum ise elimdeki en az 5 tane sürünen kitap.

Takip etmek istediğim merak ettiğim filmler ve diziler var ama artık bu kadar tantana arasında bir dizi izlediğim zaman bu sürede şunları, şunları tamamlardım diye zaman muhasebesine girer oldum.

Evde, mutfakta ve/veya etrafta eksikleri belirleyip alışveriş listesini güncel tutma… Market haricindekiler için makul fiyatlar için fırsat kollama… İş mi dersen değil ama işte bunlar hep kafada yer tutuyor…

Sporsal aktivitelerin takvim ayarlaması, sürekli takvim çakıştırma olayı sanırım beni baya bozmaya başladı… Bana uyan ile hoca uyan arasında gidip gelmek, niyetine girdiğin dersin iptali, o akşamın beklentilerinin hooop değişmesi…

Ütü! Hiiiç sevmiyorum, hiç!!! Ağırlıklı iş kıyafetleri için ütü ihtiyacı beni sinir ediyor, iş değiştirme hayalimin bu kısmı bile içimin kıpırdamasına sebep oluyor. Böyle zamanlarda otomatiğe bağlamış bir şekilde, neredeyse üniforma şeklinde 3-5 kıyafeti çevirerek giymeye dönüyor… Zaten mutlu mesut gitmiyorum işe, görüntümden bile anlaşılıyor bu iş motivasyonsuzluğum…

Deneyimsel ve hobisel etkinlikler ve uygulamalar için de zaman gerekiyor… Yeni öğrendiklerimi uygulamak için ortam yaratmaya çalışıyorum. Diğer taraftan devam ettiğim dansla ilgili –bazen dersler de dahil olmak üzere- hiçbir etkinliğe pratiğe gidememe hali… Mobil fotoğrafçılığa giriştim neyseki şu ara üzerinde baskı unsuru olan sorumluluk yaratmıyor ama yine de buna vakit ayırabilmek güzel olurdu.

Bu listeyi çoook daha fazla uzatabilmek mümkün elbette… Bazen bir çarşafı katlamak, bazense bir bardağı mutfağa götürmek bile zor geliyor. Çünkü yapmak istemiyorum. Çünkü hepsi her zaman yapılmak zorunda olmamalı, hepsi benim işim olmak zorunda değil! Yetişmeyi reddediyorum… Hepsi ufak ufak şeyler, tek tek baktığında “atla deve” değiller ama hepsinin zihinsel yükü var, fiziksel olarak yapılmaları elbette ki bu yükün yanında tüy kalır…

Tüm bunları kafamda taşırken ve üstüne elimden geldiğince uygulamaya/yapmaya çalışırken görev bilinciyle biraz donuklaşıp robotlaşma ama sonra duygusallaşıp yorulma ve bırakma döngüsünün ikinci fazındayım bu dönem… Özellikle bu hafta kafam o kadar dumanlıydı ki ne elimdeki kitapları okuyabildim (aynı sayfayı defalarca okuyup hiç bir şey anlamamak ve en sonunda pes edip kitabı kapatıp çantaya koyarak/sehpaya bırakarak geçti her denemem), ne de herhangi bir içerik oluşturup onu paylaşabildim. Canım çekmedi hiiiç birşey yapmak…

Keşke bazen bunları paylaşabileceğim birileri olsa diyorum. Yorulduğumu farkeden birisi, yükümü paylaşabilecek birisi… Mutsuz evliliklerde evlerde standart bulunanlar gibi olmasın, toplumun bize ve oğlan çocuklarına öğrettiği ve dayattığı gibi, hemen hepimizin büyürken gördüğümüz babalarımız gibi olmasın… “Akşam ne yiyeceğiz?” diye soran biri olmasın tabi, onun yerine “akşam için xxx düşündüm, eksik malzemeleri alıp geliyorum, beraber yapalım” diyen birisi belki? Kanepedeki yastıklardan farklı duruşu olan birisi, TV açıp önünde hipnotize olmamış, elindeki telefona/önündeki bilgisayara tek başına gömülmemiş birisi belki, sorulan soruları beyinciği ile otomatize cevaplamayan birisi, akşamları beraber izlediklerimizden keyif alacağımız, kısacık -kedili/köpekli/bebekli- videolara baktığımızda içimizin beraber ısındığı birisi… Okuduğumuz kitaplardan, göreceğimiz arkadaşlarımızdan, ayrıntılı planladığımız gezilerimizden bahsedebileceğimiz ve bundan heyecan duyabileceğimiz birisi? Yeni öğrendiklerimizi birbirimize koşarak anlatmak istediğimiz birisi… Şehirde kısıtlı alanlarda fayda yaratmak için çabalayacak, saksıda yeşillik, domates, biber yetiştirmekten keyif alacağımız, açan çiçekle, yeni çıkan yaprakla umutlanacağımız, evde solucanla kompost yapmayı delilik addetmeyecek birisi… Hayatı geliştirmek için okuyup öğrenen ve bunu paylaşan, sadece kısıtlı mevzularda işine geldiğince değil hayatı herşeyiyle paylaşacağımız birisi?

Çok mu zor? Sanırım yok öyle biri…  :D

Not: Resmen kafamdakileri kustum… Rahatlattı mı? Eh işte…

Sağlıcakla…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ba(ğ)zı farkındalıklar...

 Dün üzerine düşünmek üzere bana yöneltilen 2 soru üzerine yazacağım.  "Yaratıcı özdeğerinin düşmanı olduğunu düşündüğün kim var? Veya ...