Bir Bayramın Ardından

 


Mevcut düzene darbe aslında her tatil! Bazısı tadından yenmezken, bazısı da “Ya ne gerek vardı düzenimizi bozmaya” moduna sokar insanı. Ben bu bayram tatilinde ikisinin arasında bir yerde ama ikincisine daha yakın bir yerdeyim.

Bir taraftan başıma geleceklerin ayırdında ve beklentim “sıfır” seviyesinde bir şekilde çıktım yola. Ama bir taraftan da o olmaz olasıca umut yok mu insanın içini bazen yersizce yeşillendiren. “Ya bu tatil bana/bize iyi gelirse...?” Ama gerçekçi tarafım elbette bu tatilin sadece evimizin küçük bireyine iyi geleceğinin bilincinde diğer sesleri elinden geldiğince susturmaya çalıştı. Eh bu noktaya kadar yazdıklarımla ve okuduklarınla; yine içimin çok sesliliği ve kafamın karışıklığı aynen devam diyebiliriz sanırım.

Bir de ben bayram sevmiyorum, bayramlaşma sevmiyorum. Bayramlara yüklenen o manevi anlamlar bana çok zoraki geliyor, bayramın olayı benim için tatil. Ha o tatili de açmak gerekirse işe giden bireylerin işe gitmedikleri gün olarak tanımlamam yeterli olur sanırım. Nerede kaybettim bu bayram olgusunu onu da bilmiyorum. Zoraki ve angarya ziyaretler ve “adet yerini bulsun”lardan şüpheleniyorum ama yine de kronolojik olarak nereye düşüyor tam kestiremiyorum.

Günlerdir ne bir satır yazı yazıyorum, ne de bir satır okuyabiliyorum. Neyse ki daha önce de benzer tecrübeler yaşayıp hüsrana uğradığım için biliyorum ve yapamadıklarım için kendimi yememeyi tercih ediyorum. Bir sırt çantasını boşu boşuna taşımak dışında bir külfete katlanmadım, -tercihli ve planlı olmasa da- molalar her zaman olabilir diyorum. Bunu da kendime şefkat yolunda bağrıma basıp devam ediyorum.

Bu bayramda şunu farkettim ki yetişkinlere sürekli aynı/benzer uyarıları yapmaktan aşırı yorulmuşum ve hala yapmak zorunda olmak beni aşırı tetikliyor ve gerginliğim baya herkesi etkiliyor. Bazı şeyler üzerine çok azıcık düşünerek bile fark yaratılması mümkünken ben sürekli birşeyler düzeltmeye çalışmak zorunda olmaktan aşırı yoruldum. Bazen “neyse ne?!” Moduna geçsem de geçemediğim durumlar hala çok...

Bir de kalabalık aile ortamlarında insanın kaçıp sığınacak bir oda, bir masa, köşede bir kafe falan olması bence şart... eskiden alanları yaratabilmek daha kolaydı ama artık pek mümkün değil. Bazen sadece arabaya atlayıp en uzak kafede 3-5 saat oturmak istiyorum. (Gitsem 1 saat, maksimum 2 saat sonra görev bilinciyle dönerim o ayrı)

Birazdan bugünü ve bu bayramı kapatmak üzere dinlenmeye çekileceğim. Yarın (ben yazıyı hazırlayana kadar hafta bitti bile) yeniden eski tempomuza dönüş var. İki kişilik mesaimiz kaldığı yerden devam edecekJ

Bu sefer daha derine gitmeye mecalim olmadığından bırakıyorum.

Bir bayramı daha geride bırakmanın “oh be”siyle yatağıma yollanıyorum.

Sağlıcakla,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ba(ğ)zı farkındalıklar...

 Dün üzerine düşünmek üzere bana yöneltilen 2 soru üzerine yazacağım.  "Yaratıcı özdeğerinin düşmanı olduğunu düşündüğün kim var? Veya ...