Anneler Günü Mü?

 


Yine kafamda deli deli şeyler geziyordu ama bu klavyenin başına geçince herşey daha da bir uçuşuyor. Halbuki yazma durumu sadece düşüncedeyken daha düzenli kafamdakiler.

Ben bayadır konuşamıyorum, bayadır içime konuşuyorum desem daha doğru olur aslında, hatta içime içime bağrınıyorum, hönkürerek ağlıyorum zaman zaman. Duygusal olarak inişler çıkışlar hep olmuştur hayatımda, pek çoğunda kendime iyi gelecek şeyleri bilerek kendimi onlara doğru sürükleyerek kendimi yukarı taşımışımdır. Bu bazen iyi gelen birisidir, bazen iyi gelen bir aktivitedir, bazen bir etkinliktir, bir kitaptır. Yani hep bana iyi geleni (gelecek olanı) bilmişimdir. Bu sefer yine baya inişli bir dönemdeyim, inişe geçişimi tetikleyen olaylar da aslında birikimi taşırmaktan öte bir fonksiyona sahip değiller. Bu sefer diğerlerinden daha farklı, çünkü ilk defa bana ne iyi gelecek bilmiyorum.

Ara ara birşeyler kısa süreliğine iyi geliyor, “hah işte tamam yukarı çıkıyorum” diye hevesleniyorum. Sonra çaaaat! yine bir tetik ve yine devriliyorum. Bu sefer yine öncekilerden farklı çünkü benim dışımda (kendi isteği dışında) sorumluluğunun bana ait olduğu başka bir hayatı da etkiliyor. Hatta onu herşeyden çok etkiliyor. Ancak kendimi o kadar çok ve uzun süre yok saymışım ki şu an zihin olarak da, beden olarak da kendimi toparlayamıyorum. Tek tutunduğum şey ise yazmak, o da iyi mi kötü mü geliyor emin değilim. Sadece içimdekileri çıkarmamamın uzun vadeli etkilerinin daha büyük sıkıntı yaratacağını tahmin ettiğim için yazıyorum.

Günün sonunda tek bildiğim şey bebeğime yetişkin özellikleri yüklemek istemesem de onun varlığı dışında kendimi aşırı ama aşırı yalnız hissediyorum. Şu koca şehirde zaten birileriyle görüşebilmek başlı başına olayken, benim zaten kendimi kimsesiz hissedişimi teferruat olarak mı görmeliyim bilemiyorum.

Pandemi etkisi mi acaba diye düşünüyorum ama tam olarak değil, etkenlerden biri ama tek demek günah keçisi aramaktan başka birşey değil. Kendimi asla bir parçası hissetmediğim iş çevresi çıkınca hayatımdan, hobilere evlilik/hamilelikle beraber veda edince, beraber büyüdüğüm ruhumu bilen insanlardan ayrı düşünce ve bu yaştan sonra hangi ortamda kiminle nasıl bir paylaşım kurabilirim bilemiyorum. Çok tesadüfen hayatıma giren güzel insanlar var elbette ama gerçekten çok seyrek olarak dek gelebiliyoruz.

Mevcut durumumun tek sebebinin bebeğim olarak görülmesi de beni çok üzüyor. Ben tam olarak öyle görmüyorum. Olması gereken veya olmasını umduğum desteği görebilseydim bu kadar tükenmiş hissetmezdim diye düşünüyorum.

Mesela yetişkin hayatında var olmaya alıştığın rolün bir anda farklılaşınca, ortamda bazen fasulyeden görülmek, bazen hiç görülmemek, bazense “analık” haricinde bir fonksiyonunun olmaması, sadece memelerden ibaret veya  bakım vermek dışında varolamamak durumu da bozdu beni. Bu durumlar bebekle ilgili olarak algılansa da bence bebek haricinde aile, arkadaş ve toplumun yaklaşımıyla alakalı.

Tam da anneler gününe denk gelen yazdıklarıma bak, “analığın kutsallığını” irdeliyorum :P

Hmmm yazdıklarımı biraz açayım...Misal: Yetişkin hayatında bir sofrada kadeh kaldırılırken herkesin önünde dolu bir bardak olmasına dikkat edilir. Bense son 3 senede 10 sofranın 9’unda yok sayıldım. Ya da sayılmamak için illa bağrınmak ve kendimi resmen parmakla göstermek zorunda kaldım. Basit gibi görünse de çok kanıma dokundu bu durum. Bunu anlatmaya çalışsam da tekrarlanmamasına yetmedi çabam. Bunun gibi örnekler çok var tabi ki...

Fasulyeden görülmek... Bebeğe dair yapılması gerekenleri yaparken sosyal ortamlardan silinmek veya sohbetlere dahil edilmemek hatta sohbetlere dahil olamayacak kadar zihinsel yükle yaşamak zorunda kalmak. Son 6 ayda kendimi o kadar dışlanmış hissettim ki nadiren girdiğim dost ortamlarında bile. O kadar uzak, o kadar yabancı, o kadar bilinmez. Tanıdık ve güvenli hissettiklerinin yanında bile yabancı hissetmek koyuyor tabi baya...

Bebeğin ihtiyaçlarını karşılamak elbette ki tartışmaya açık bir konu değil ve asla bundan gocunmayacak kadar farkındalıkla istedim ben Onu <3<3<3 Öyle böyle değil, herşeyden çok istedim hem de... (bak burnumun direği sızladı düşününce bile, seviyorum merkez!!!!) Bu süreçte hesaba katmadığım ufak bir ayrıntı olmuş sadece: “benim ihtiyaçlarım da vardı, hmmm bunlar nasıl karşılanacaktı acaba?” O kısmı da fazla güvenerek delege ettiğimi düşünmüşüm ama öyle olmadı işte...

Nerede kalmıştım: görülmemek...Anne olunca insan olarak fonksiyonun kalmıyor da sadece bebeğinin annesi olarak yaşıyorsun. Sosyal ihtiyaçların göz ardı ediliyor, entellektüel ihtiyaçların yok sayılıyor, kişisel bakımı saymıyorum bile. (1 seneden uzun süre diş fırçalama kadar basit bir bakım bile düzen sağlayamadığım bir şeydi) Kimse (etrafındaki çoğu kimse diyelim hadi) seni sormuyor, sen sadece belli görevlerini yerine getir yeter, makinesin çünkü yakıt varsa çalışır. Düz bir bakış bence. Ara ara kırmızı ışık yakarsan da 1-2 pışpışla tekrar işler hale getirilir. Yine de ihtiyaçların giderilmez sadece işler hale gelene kadar sıvazlanır sırtın o kadar... Hatta daha da beteri bundan fazlasını bekliyor olman “analık” müessesine hakaret ve hatta “kötü annelik” olarak yaftalanır. Bunu ille sözle ifade etmeye de gerek yoktur, senin “açığını kapatmak” için bebekle daha fazla ve doğal olmayan şekilde ilgilenmeler, ısrarla ve inatla bebeğin ağzın
a sokulmaya çalışılan lokmalar (çünkü sen bebeği doyurmamış ve hatta aç bırakmışssındır) bile verilen ayarın dozunu belirler. Bebek özneymiş gibi davranılsa da yarattığı etki açısından aslında hedef ANNE, yeterince iyi ve asla yeterli olamayan (daha ziyade öyle hissettirilen), kendine dair de istekleri olan insan, şu hayatta en çok istediği şey anne olmak olsa da kendini sadece annelik üzerinden tanımlamayı reddeden ve sadece bu ünvanın içine hapsedilmek istenen kadın...

Ben her yazımda olduğu gibi yine aynı noktaya geliyorum...Kafamda hep aynı soru! Ben nerede hata yaptım? Daha çok düşünürüm de cevap bulabilir miyim bilmiyorum.

Sağlıcakla,

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ba(ğ)zı farkındalıklar...

 Dün üzerine düşünmek üzere bana yöneltilen 2 soru üzerine yazacağım.  "Yaratıcı özdeğerinin düşmanı olduğunu düşündüğün kim var? Veya ...