Bedenim Ne Diyor?

 

 

 

Eveeet haftalık yazma saatime hoşgeldimJ Bu haftanın ortasında sürpriz bir deşarj ile haftamın geri kalanı nispeten daha kolaylıkla geçti. Tabi haftamın kolay geçmesine bir sebep de beklentimin artık çok düşük olması, neredeyse sıfır yani...

Bu beklentisizlik sürekli olabilir mi? Olursa nasıl olur konusunu düşünüyorum zaman zaman... Çünkü bu beklenti düşmesi aynı zamanda umudun ve inancın da da azalmasına sebep oluyor bana göre. Bazı şeyler varmış gibi ama aslında yokken bu duruma öfkelenip kendimi doldurmak yerine zaten olmadığını kabule dönüştürüyorum durumu. Öfkeli olma durumu onunla alakalı olmasa da Miniko’ya yansıyordu, bunu görmek de beni ayrı yaralıyor. Çünkü bilinçli yarattığı bir durum hemen hemen hiç olmasa da yine dönüp dolanıp onun hayatını etkileyen durumlara dönüşmesi gerçekten üzüntü verici. Yani belli bir standardı tutturmak benim için zorunlu desem yanlış olmaz heralde.

Bu hafta aslında covid sürecimi ve sonrasındaki ruhsal karmaşamı anlatasım vardı ama girizgah yine beni başka bir yere götürüverdi.

Bu hafta beni birçok açıdan etkileyen ve bana ilham olan canım Damla Çeliktaban’ın Masallarla Derine çalışmasındaki bir masal akşamıydı. Aslında masal dedim ama bu hafta masal yerine bir konu vardı, hepimizi içinde yaşadığımız bedene bir bakmaya davet eden: Neşeli Beden KKK’dan... Miniko’nun uyku saati ve uykuya direnç nedeniyle çemberdeki görünürlüğüm biraz gecikmeli olsa da haftalardan beri sesini çıkarmayan ben, bir anda el kaldırdı ve çembere kendinden birşeyler bırakmak istedi. Bedenimle ilişkimi düşündüm... Sanki bedenimi daha yakından tanımışım gibi geldi hamilelik ve doğum sürecinde, sonra bir dank etti ki şu an bedenimle ilişkim o kadar zayıf ve o kadar uzak. Resmen bedenime bir alet edevat gibi davranıyorum gibi, hatta onu bile yaparken bakımını onarımını ihmal ediyor gibiyim. Biraz konuştukça sesim titredi, ağzım yüzüm kaymaya başladı ama yine de konuşabildim. Aslında bedenime iyi bakmayı bildiğimi ancak son dönemde (ne zamandan beri tam bilmiyorum) bazı zamanlarda resmen ağzıma tepeleyerek yemek yediğimi anlattım. Epeyden beri hep bu tarz yemelerimi emzirmeye bağladığımı ve hatta belki de onun arkasına sığındığımı ama tam olarak bundan olup olmadığından artık emin olmadığımı ve hatta duygusal yeme olduğunu düşündüğümü anlattım. Bir yerlerde eski beni kaybettiğimi ama nerelerde, ne kadarını bıraktığımı bilmediğimi söyledim. Ve bu süreçte yazmaya başladığımı, zehir zemberek içimden gelenleri yazdığımı anlattım. Yazdıklarımın da etrafımdakileri pek memnun etmediği aşikar dedim. (Başka neler dedim anımsamıyorum ama kabaca bunlar döküldü dudaklarımdan... )

Sonra canım Damla beni 2 cümleyle ve tüm mevcudiyetiyle beni nasıl da anladığını, desteksiz kaldığımı duyduğunu söyleyerek beni onayladı. Offff!!!! Bunun yarattığı etkiyi kelimelere dökebilmem çok zor ama sonucunu yazabilirim: bir anda pıtır pıtır dökülen gözyaşları! Derken çemberdeki can kadınlar/anneler de beni “duydular!”, ah ne kadar kıymetliydi... Ağladım ağladım ağladımmmm... Ohhhh.... döküldü biraz içimdeki zehir...Sonra uyudum.. Sabah aylar sonra ilk defa “iyi” uyandım ve hatta bebeğimden önce uyandım, uyumuş gibi uyandım yani J

Ben bedenimde aslında bazı tıkanıklıkları veya olumsuzlukları hissederim ama anlamlandırmak ve o hissin neden olduğunu haritanlandırmak her zaman mümkün olmayabiliyor. Uzun zamandan beri sağlıklı beden, sağlıklı döngüler üzerine bir farkındalığa sahip olduğumu söylesem heralde kendimi övmüş sayılmam. Ancak farkındalık mereti o farkettiklerinin gereğini yapamazsan bir lanete dönüşüyor. Farkedip de yap(a)madıklarının altında eziliyorsun. İşte ben bu ara kendi adıma bedenime gereği gibi davranamadığım ve hatta özellikle beslenme açısından duygusal yeme bozukluğu gibi birşeye doğru adım adım yaklaştığımı gördükçe bütünsel olarak çözülmesi gereken durumlarla da yüzleşmem gerektiğini anladım.

Neresinden neyi nasıl çözeceğime dair pek bir fikrim yok açıkçası. Yazdıkça bir yerlere ulaşabilirim diye umuyorum ama bir tek buna bel bağlamak da muhtemelen mantıklı değil. Neyse araştırmaya, kendimi dinleyip, gözleyip yazmaya devam...

Sağlıcakla,


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ba(ğ)zı farkındalıklar...

 Dün üzerine düşünmek üzere bana yöneltilen 2 soru üzerine yazacağım.  "Yaratıcı özdeğerinin düşmanı olduğunu düşündüğün kim var? Veya ...