Bende bir hal var




Dün oturdum bir yazı yazdım yalnızlık üzerine... Aklımdan geçenlerin sadece küçük bir kısmını anlatıyordum aslında, uzuuunca yazdım, yazdım. Yazarken bile o kadar kötü hissettirdi ki devam etmedim ve yazdığım kısmını da yayınlamamaya karar verdim.

Bu hafta modum oldukça düşük, ben diyim PMS, siz diyin kronik yorgunluk... Aslında sanırım hepsi bir yana bence sebebi “birikmişlik”... Yönetemediğim çok durum var. Zaten yönetme çabam da yok aslında ama sürdürülebilir bir mental ve psikolocik stabilizasyon açısından baya kötü durumdayım. Yani sanırım esas sorunum sürdürülebilir olamamak belki de...

Aslında yapmak istediklerimi kısmen de olsa yapamamak zorlamaya başladı beni. Yaklaşık son 3 senedir zaten bir sürü şeyi yapamayacağım kabulüyle yaşıyordum ama artık etrafa baktıkça mutsuz olmaya başladım.

Bütün haftama sirayet eden sırt ağrılarım mesela... Hareket etsem (hareket derken spor tabi, yoksa evde hareketten bol birşey yok :P) geçecek aslında ama yapacak halim yok... Eskiden mesai sonrasında gayet yorucu pilates saatlerine uçarak giderdim. (Teoride hala uçarak gidebilirim aslında ama gerçekte olabilir mi bilemiyorum.)

Evde beni en çok mutlu eden eşyalar sanırım kitaplar ve kütüphane. Oraya bakmak beni hep heyecanlandırıyor öyle veya böyle. İlk ne zaman hissettim tam anımsamıyorum ama yemek masasında her zamanki yerimde kitaplara karşı otururken baktım ve aklımdan şöyle geçti: “Okumak istediğim ne çok kitap ve yapmak istediğim ne çok şey var...” İşte dilemmanın kralı! Hem büyük heyecan, coşku; hem de yapamayacak olmanın verdiği derin çöküntü. (az önce gaza gelerek yazmış olduğum onlarca satır uçtu gitti, 10 dakika öncesindeki otomatik kaydedilen üzerinden kurtarılmış dokümandan devam ediyorum. Nasıl bir gazla yazmaya başladıysam kaydetmek bile aklıma gelmemiş.Bilgisayarın da kapanacağı tutmuş:///)

Diyorum ki bu annelik işini ben mi biraz abarttım acaba? Çocuğuma saçımı süpürge ettim diye sempati kazanmak gibi bir arzum hiç olmadı, bilakis onu borçlandırma kaygısı güdersem başka türlü bir şey yapmış olurum. Yaklaşık 3 senedir zaten pek bir beklentim de olmadı kendime dair. Eski Ayben’e dair hatırladıklarımı bir süre bloklamıştı sanırım beynim. Şimdi ise etrafımda gördüklerim, duyduklarım biraz daha fazla etkiliyor beni. Bilen bilir pek kariyer takıntısı olan bir insan değilimdir ama mutlu ve huzurla çalışabilmenin verdiği tatmini yaşamış biri olarak ayrıldığım yere dönmek fikri resmen kalbimi sıkıştırıyor. (ben ayrıldıktan sonra çok şey değişti ama oradaki büyük egolar, küçük kafalar denklemi değişmedi.) Ama diğer taraftan da iş yeri ortamı, insanlar, farklı telaşlar, bazen dedikodular falan gibi başka bir akışın olması şu anki kendime dair köhnemiş, paslanmış hissiyatıma farklı bir meşguliyet katar belki. Aslında nasıl gelir tam bilemiyorum.

Başka bir iş hayali kurmuştum aslında doğum iznine ayrılırken, daha nasılsa vakit vardı, o kadar zamanda elbette yeni birşeyler çıkardı?! Çıktı mı? HAYIR!!! Çıkar gibi olduğu zamanlar olsa da havadaki buhar gibi kaybolup gitti.

Bir taraftan da diyorum ki ben beceremedim birşeyleri. Sonuçta bebemle bu kadar bir arada olmayı ben seçtim (kalbim genişledi, çok huzur buldum, içimden bambaşka bir Ayben çıkardı... iyi ki bu şansım oldu), biraz da zaten tüm yollar buraya çıkıyordu. Yolu değiştirmek için alternatif de çıkmadı, ben de gereksiz bulduğum için direksiyon kırmadım. Yani bakış açısı ve hazırlık süreçleri çok farklı: Tazecik bebesini emanet edip bakım yaptırabilen insanlar var ben hala banyo yapabilmek için dahi uygun gün ve saat belirlemeye çalışıyorum. (Bu arada kimseyi kınamak veya eleştirmek, bak ne anneler var gibi bir taraftan yazmadım yukarıdakileri, bilakis kendi durumum ekstrem bence :S)

Geçtiğimiz haftasonu 2,5 sene üzerine sürdürdüğüm ilk oje ve manikür sonrası kendi ellerime yabancılaştım resmen. Oysa kendimi çok iyi hissetmeyi ummuştum. Fikir olarak çok tanıdık olmasına rağmen yarattığı his yabancıydı. Bense aldığım manikür randevusunun heyecanını neredeyse 1 hafta yaşamıştım.

Yine çok dağıttım toparlamaya çalışıyorum. İlk kez bebek büyüten ben değilim nihayetinde, birşeyleri yanlış yaptım heralde diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Yani bebeğini büyütürken kitap yazmış kadınlar var, bebeğini büyütürken kendi girişimini kurmuş ve bebeğiyle beraber onu da büyüten kadınlar var, okulundan mezun olanlar, yeni bir okul okuyanlar var. Ben de eskiden benzer şeyler yapabileceğimi düşünürdüm, hatta hamileyken bile yapabilirim sanıyordum.

Mevcut durumda ise daha evimin mevcut düzenini koruyacak kadar bile halim yok. Değil ki yeni bir üretimim, eğitimim, girişimim olsun! (Bir de önceki yazımda ufacık üzerinden geçtiğim ağır atlatılmış covid sürecim var ki evimiz ve hayatımızdaki kaosu bence katladı. Evimize gelen temizliğe yardım eden kadına bile küstüm o dönemde, kimseden beklediğimi bulamamış olmanın verdiği bir karardı. Bu sürece dair başlı başına yazmam lazım.)

Misal bir gün salon nispeten topluysa, ertesi gün kesinlikle dağınıklık zirve oluyor, 2-3 ayda bir banyo temizlendiyse 1 haftaya eski haline dönüyor. Mutfak desen sirkülasyonu zirve; atık çıkmasın, israf olmasın diye diye içerde yarattığımız kaos sonsuz bir döngü içinde... Mesela bir sefer nevresim takımını değiştireyim dedim, 1 ay yorganlara nevresim geçiremedim, nevresimsiz uyuduk. Şimdi artık toptan değiştirmiyorum asla,:tek seferde çarşaf mesela, sonraki seferde yastık kılıfları, bir sonrakine yorgan kılıfı falan gibi... Çünkü hiç bir şeye yetişemiyorum ve artık yetişme çabasını da bıraktım. Haftasonları tek başıma geçireceğim maksimum 2 saatimi bir yerleri toplamak, temizlemek veya düzenlemek için harcamak istemiyorum artık. Çünkü bu şekilde de olsa başka türlü de olsa bitmiyor asla bu işler, en azından bizim evde bitmiyor.

Bütün bunları niye anlattım? Yapan nasıl yapıyor bir desin bana? Bu zihinsel yükle birşeyler üretebilmiş, başarabilmiş, tamamlamış kadınlar, bir anlatın bana nasıl yaptınız? Kendimi aşırı beceriksiz ve başarısız hissediyorum. Bu hissim ister istemez etrafıma da yansıyor, sinir, gerginlik, tolerans düşüklüğü, kafa dağınıklığı, robotumsu donuk haller vs.

Aslında bir anne olarak evladımın beni nasıl görmesini istemediğime dair kafamda çok şey var. Bir tanesi; evinin kölesi olmuş, temizlik düzen takıntılı gergin anne modeli. Benim çocukluğumdan böyle birkaç sahne vardır mesela. Anne her işi tamamlamak üzere kendini paralar ve iş dışında pek birşeye enerjisi ve toleransı kalmamıştır.

Bir diğeri ben senin için nelerden vazgeçtim, kariyerimi bıraktım, bu fırsatı teptim, sen varsın diye şunu yap(a)madım diyen anne modeli. (yukarda yazdığım saçımı süpürge ettim modeli gibi işte)

Bebeğim beni nasıl anımsasın isterim sorusunda da var tabi aklımda birşeyler. Kuul bir anne olayım isterim, onun gurur duyabileceği, birşeyleri başarmış bir anne olabilmeyi isterim. Sabırlı, toleransı geniş bir anne olarak anımsanabilmeyi isterim.

(Tabi bunlarla birlikte her çocuğun ana babasına dair irili ufaklı yaralarının olacağını da kabulleniyorum. )

----Hala uyuyor olması tamamen benim bu yazıyı tamamlamam için bir işaret bence---

Bir taraftan da hala ona dair kitaplar okumak, beyin gelişimi, psikoloji, fiziksel gelişimi, duygularını anlamak, ifade yeteneğini geliştirmek, ebeveynliğimizi geliştirmek. Kendi yaralarımı farkedip biraz derin kazıp oraları anlamak ve iyileştirmek falan derken hala yeni şeyler öğrenmenin ve uygulamanın peşindeyim.

Nereden girdim, nereden çıktım yine. Yazdıkça yazdıkça evriliyor konular. Kafam da dağınık, yazarken uçuşuyor herşey...Bu ara kendimden yana dertliyim aslında. İşin özü bu!

Hadi bakalım, bu gece son okumayı ve eklemeleri yapıp post edeceğim!

Bu hafta 2. yazı :) Uuuu hiç fena değil... (Yazdıklarım dertli dertli olsa da kendime pışpış yapmayı ihmal etmeyeceğim.)

Biraz içimi döktükten sonra daha güzel şeyler de yazacağım, umuyorum!

Sağlıcakla,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ba(ğ)zı farkındalıklar...

 Dün üzerine düşünmek üzere bana yöneltilen 2 soru üzerine yazacağım.  "Yaratıcı özdeğerinin düşmanı olduğunu düşündüğün kim var? Veya ...